cehennemi
kundaklamışsın, bahset katlimden
ve
ekmek ve suyla büyüyen yalnızlıktan
bahset,
sana uzandıkça kırılan parmaklarımdan
sela
sesidir zira, alır başını gider de
yeryüzünden
kim hesap soracak henüz yaşıyorken?
kahrolsun
evrensel yasalar ve diyalektik materyalizm!
kim
bilir belki devrim hazırlığındadır maktuller
haziran
gibi daha yeni sıcak -her şey ters ünlem
bu
tekmil bu şahadet bana göre değil
sen,
göğüsleri birer elvis olan
ve
adını dört yüz doksan beş kilometreye
yenik
düşürmüş nisyan!
nasıl
bileklerini kesecekse şimdi
galata
kulesinde kanatsız kalan mavi saçlı kadın
öyle
saracak etrafını şarapla boğulan kardinaller
sen;
bir haykırışla sımsıcak ölmek isteyen,
gölgesini
zapteden ateş!
sürüyorlar
sirayetini böyle edilgen,
böyle
çağla tadında, böyle biraz inat, korkma!
bir
gün ölüler gibi kendine kavuşacak şehirler
sanki
kıyafetleri çalınmış bir dervişim
sünnetinden
ötürü bir resulün
ve
allah’a küfretmenin getirdiği o cesaret;
bir
amentüsü yok,
bacaklarının
kâbesinden vazgeçmenin
bu
isyan milyon kere sana ait
ve
ahın savunmasız bir karargah
ah
quel diner’in en güzel yeri
teresa
berganza yan masada
enis
batur şiir yazıyor
başka
anlamlara çekiyoruz dizeleri
burası
müşkülün avlusu, bak!
kutsal
geberme yeri, gör!
burası
mekke, burası lasvegas
burası
istanbul, burası dünya, duy!
keleşlerle
taranmış düğün salonu saçların
oyuncaklarla
oynayan anne: işte zaman!
ve
gel, siktirip gidelim bu rengi yok çukurdan
çünkü
seni sevmek, bilmediğim yılların mükellefi.
çerçi sanat, sayı 1 - ağustos 2013