oxymoron

ben,  benden çok uzaktaki bir iç savaştan ağır yaralı dönerken
üstüne giydiğin o yalnızlığa çok yakından baktım
etrafı dikenlerle çevrili o esmer şehirde beni öpersen saçlarından kan akar
boşluğuna açılan kapının önünde intihar etmeme izin verme, beni terk et
 
kendi kıyısında ağlayan bir çocuk var, geçmişiyle başa çıkamayan
yolculuğunun tam ortasında seninle oblomov'u tartıştı
dudaklarımı kestiğin bileti bagajında unut, gözlerini kaybet
 
1987 numaralı peronda trafiğe takılmış bir yüz görüyorum
kimse tarif edemiyor gideceğim yeri - “biz de bu şehrin yalancısıyız”
elleriyle yağmura şekil veren karanlık bir yalnızlığın içine boşalan tanrı,
kabul etmiyor akreditasyonunu kaybetmiş sosyalist bir çocuğu
“tanrı yardımcın olsun”
bilinçaltına eğilip, üstüne yeni doğan güneşin vurduğu
içinden akan ırmağı gördüm, içimdeki çocukluğu aldırdın
“semi allahü li-men hamideh”
simsardır bekâret
 
bazen ağ atılınca lama'lara  -afrika hariç, entrika dahil-
objektife takılan mavi bir lens gibi ölümün salacak'dan doğuyor
bir virane takanın prezervatif kullandığını düşün
ondan sonra bergman için ağla, werther'in  acılarını oku
ama sabbah'a inanma
 
ya da siktir et,
kör bir balıkçının kırık aynasında ölü bir gelecektir geçmiş
 
sen,
sana çok yakın bir ohal bölgesinde 21. yüzyıla ağlarken
üzerime alındığım aşka karşılıksız senetler verdim
göğüs kafesimdeki şiirâsi ve asgâri şûrada
eğer kimseye göstermeyeceksen
sana annemin kimliğini hediye edeceğim


ırkım meşktir benim, ülkem insan, gözyaşın başkent!
 
kürtaj isteyen karayel, babalık davasına çağırıyor keşişleme'yi
kötü amcalar oyuncak silahlar satıyor
bense kâğıttan yaptığım gemileri siyaha boyuyor,
akdeniz'e bırakıyorum
ayrı şehirlerde aynı miktarlarda ıslanalım
 
dilim şiirdir benim, rengim gökyüzü, şivem yeryüzü
kalemim kardeş, kalemim sevgili, kalemim son kent!


mavimelek edebiyat, sayı 43, 28.12.09