merhamet aksanı

gözlerin, gözleri közden eşrafa kızgın
sanki karanlığa kalem çekmiş muhtemel bir sır
ellerin, gökyüzüne ihanet etmiş
kanatlarıyla kumar oynayan birer güvercin
saçların dağınık, geçmişin dağınık
gövden, ankara kalesinin kusur’larından
burjuvaziye düşen bir suiistimal
ama belki bir gün’ün hayali
henüz yaprağı koparılmamış takvim
şimdi kiminle yatıyorsan yat
duvarlarım seni bekleyen birer temrin
 
belki bir gün bir sigara yakarsın
bu şehrin gölgelerine nasıl öleceğimi anlatırım
sevdiğin merhumlar gökyüzüne dirhemle yaralar açar
tüm devletler ve erbapları, iktidarlar ve zulüm
ve küresel ne varsa gökdelenlerden acze yükselir
 
belki bir gün bana bir sigara yakıp verirsin
ses tellerime çarptıkça inancını kesen bıçak
beni primo levi’nin merdivenlerinden iter
beklemenin arzı tutuşur, arşa direnir
sakarya caddesinde bir evsiz yağmuru bekler
 
acı çekmek,
heyet-i ayan’a karşı çıkmak kadar
kutsal bir kıyafettir
ki bu yüzyılda sevgilim,
giydiğin bütün gecelerin üzerimizdeki üryan duruşu
mahremiyetimizle harlanan ateş gibi bir şeydir
 
kaç isim verdim sana bilmiyorum
kaç zamir, kaç mey düşledim
hangi yasak kapılardan geçtim
kaç kere gizli kaç aşina secdene düştüm?
şimdi adın iftirak, adem-i te’lîfiyet
şimdi  adını gömdüğüm sağanak
ve zamanı suretinden götüren bu yollar
bana gam-küsâr
bu halsizlik, bu kan tutması
bu; yalnızlık ve beşir fuat’ın son tasviri
korkuyorum dudaklarının deccalinden
adını zikretmek,
sanki kerbelada üşüyecek bir devrim
 
acı vermek,
tüm deryadillere mecaz çekmek kadar
clark bir ibadettir
ki geçen yüzyılda sevgilim,
dinlediğimiz bütün şarkıların gecendeki aksak ilerleyişi
yasaklara muska yazmış gibi ağlayan bir şeyhtir
 
keşke hiç dokunmasaydık birbirimize
çingeneler şarkı söylemeseydi
ve bu güzel ölümden önce
keşke hiç karışmasaydık
şimdi bir yanım o karanfil kokan sokak
yıkılsın mecburiyet ve diğer bütün şehirler
şimdi bir yanım aylar, yıllar
ama belki bir gün’ün kıblesi,
kutsal saçlarına dolanmış bir allah emri
ama şimdi; cehennem
 
şimdi incil'den bir iki ayet okusam
kuran'da filan sana benzeyen bir şey bulsam
gusül'üne uygun seni paramparça ellerimle temizlesem bile
ne kadar caiz hayat varsa katilim olmaya gelir
hiçbir şeye dokunmamak için dokunduğum o bıçak
korktuğum kimliğe dönüşür
 
şimdi kan öksüren bir maktulün düşü olarak kalmak,
senin için daha ehemmiyetli bir ankara doğuracak
senden ve kendimden aldığım bu intikam,
bir akşamüstü terminalinde çimlere uzanmış
özgürlüğünü bekleyecek
çünkü kurtlanmış organlarımızın
kirli tırnaklarımızın
ve tüm insanlığın aciz kalışının
bize öğrettiği bir ahkâm var;
kusur’suz yalnızlık
 
acıyı dindirmek
seni dinleştirmek kadar
makul bir sebeptir
ki gelecek yüzyılda sevgilim
ah! belki gelecek yüzyılda sevgilim…
 
belki bir gün bir gezegen daha düşer
belki bu sefer acırız birbirimize
elveda.

bireylikler dergisi, sayı 45, temmuz-ağustos 2012